38,8705$% 0.02
43,5533€% 0.32
51,8085£% 0.26
4.030,00%0,74
3.219,02%0,53
9.668,36%1,33
“Başımı gökyüzüne kaldırdığımda, yıldızlarla süslediğin gecenin içinde saklı olduğunu bilmek ne güzel şey Ya Rabbim, ve beni bırakmadığını !” diye mırıldandı genç kız.
Annesi içerden seslenerek bir isteği olup olmadığını sordu.
“Artık uyumalısın sabah erken kalkacağız”
Yatağının yanındaki camdan dışarıyı seyreden kız, bu defa da, çiselemeye başlayan yağmura bakıp, sessizce düşündü: “Ne tuhaf ; durup küçük şeyleri seyretmeye kimsenin vakti yok, sokak lambasının ışığı altından parlayarak dökülen su damlaları gibi”
Kızı cevap vermeyince odaya gelen annesi bu saatte uyumadığını anlamasın diye, yorganı kafasına çekip uyuyor numarası yaptı ve her gece olduğu gibi, değnek desteksiz yürüdüğü hayale daldı..
İki yıl önceydi. Yıldız, o gece, arkadaşının evinde kalmak istemiş, annesi henüz 15 yaşındaki kızının, dışarıda kalmasına sıcak bakmadığı halde, tek evladının bir dediğini iki etmeyen babası da araya girince, onu kıramamıştı. O gece, Yıldız’ın, Hatay’ı ve gittiği ev dahil, o mahalledeki yıkılan tüm binalarda ölen arkadaşlarını son görüşü oldu.
Gözünü zar zor açtığında, karşısında bir sandalyede uyuklayan annesini gördü. Kımıldamaya çalıştı, monitöre bağlı kablo gerilince öten cihazın sesiyle irkilerek dondu kaldı. Rüya olmasını dileyerek gözlerini sımsıkı tekrar yumdu ama annesinin “şükürler olsun kendine geldi” çığlığıyla, olan bitenle ilgili bir şey bilmemesine rağmen, hiçbir şeyin de eskisi gibi olmayacağını hissetti.
Artık, depremden sonra getirildiği İzmir’deki hastanede son günleriydi. Kırk altı gündür buradaydı ve annesinden kendisini 6. kattaki kafeteryaya çıkarmasını istemişti. Oraya pek kimse gelmediği için, deniz gören büyük pencerelerinden bakarken, deniz rengi gözlerinden süzülen yaşları gizleyebildiği özel bir alan oluşturmuştu kendisine, hastanenin kalabalığı içinde..
“Yazdım yazdım, gece yatılmıyor ki burada, yazdım hemen yolluyorum” diye biraz yüksek biraz neşeli bir ses tonuyla telefonda konuşan bir kadının, yanına gelmesi ile yalnızlığı yarım kaldı. “Kahve ister misin” diyen kadının yüzüne boş boş baktı, yarım kalan aslında yalnızlığı değil, hayatı olduğu için. Kadın, cevabını beklemeden kahveleri alıp yanına oturmuştu bile.
“Çok güzel değil mi manzara bana da ilham verdi son sayıya burada oturup yazdım” “Sanki sorduk” diye geçirdi içinden ama, kadının öyle sıcak bir samimiyeti vardı ki, sormadan da edemedi “Yazar mısınız abla ?”
‘Yok yok değilim şirin bir yerin, şirin bir yerel dergisinde yazıyorum canım’
‘Ne yazıyorsun abla hikaye filan mı?’
“Pek sayılmaz aslında, umudu yazıyorum, şükürü yazıyorum, sevgiyi yazıyorum, hainliği de vefayı da yazıyorum, aslında büyüklere, en çok da kendime, sonu hep mutlu biten masallar yazıyorum”
Kendine masal yazmak mı? Keşke herkes kendi masalını yazabilseydi. Hiç acılar ve üzüntüler olmasaydı”
“Acı ve üzüntüler hep olur ama şu gözlerin gibi denizi her yeni gün masmaviye boyayan O’nun olduğu yerde, ümitsizlikten bahsetmek imkânsızdır. Bunca sıkıntıları, ruhundan üflediği İNSANA eziyet olsun diye vermedi ki. Her birinden kendini yeniden doğurana, her nefeste de yeniden başlayanlara şarkılı bir masaldır yaşamak, bir Özlem yangınıdır yaşamak.. İnadına umut, inadına sevgi, düşsen de inadına kalkmaktır kendi masalını yazmak.’
“Abla” dedi kafası karışmış ama kırk altı gün sonra ilk defa kahvenin kokusunu alan Yıldız gülümseyerek. “Bana da mutlu sonlu bir masal yazar mısın?” Kadın, evden getirdiği belli olan kahve kupasını alarak ayağa kalktı ve aynı neşeyle :
“Artık gitmem lazım babamın ilaç saati geldi, sonra gergin asistan doktor, ne biçim hasta yakınısınız diyerek azarlıyor.
Senin masala gelince o zaten çoktan yazıldı canım benim”.
“Ee hani biz yazıyorduk !”
“Hahaha ! Kalemden dökülen kısmı senin GAYRETİN işte ; şikayetle kahrolmak da masalına son yazar, şükürle bir yıldız gibi parlamak da, hadi görüşürüz yine inşallah”.
Şaşkınlıkla, hızla uzaklaşan kadının ardından bakakaldı Yıldız. Adını söylemediği halde ‘YILDIZ’ gibi demesi onu adeta büyülemişti.
‘Kızım Kemalpaşa’ya bugün gitmesek mi? Hediyeni kargoya veririz. Gece yağmur iyice artmış, hala alışamadım şu Ege’nin yağmurlarına, nerden baksan Urla’dan dolmuşlarla üç saat sürer yol bu havada ’
Depremden sonra bir daha Hatay’a dönemedikleri için, Urla’da küçük bir kafe açan babasının erkenden getirdiği taze turtaları ve hazırladığı Yılbaşı hediyesini şık bir poşete koyan Yıldız, sabırsızlıkla itiraz etti:
“Anne lütfen tekerlekli sandalyeden kalktığımı görmesini, yeni yıla bunu bilerek girmesini istiyorum, sürpriz olsun diye telefonda söylemedim. Ona vereceğim asıl hediyem bu zaten”. Ve yağmurda, bir kolunun altında değneği, diğer elinde ise şık poşeti ile, annesinin şemsiyesinin altında, keyifle durağa yürüdüler…
Yeni yılınızı; yıldızların gönlünüzü, gönlünüzün ömrünüzü aydınlatmasını dileyerek ,kutluyorum. Sokak lambasının ışığı altından parlayarak dökülen su damlalarını görebileceğimiz bir yıl olsun.
Özlem Kanay Balyeli Yazdı… YILDIZ