38,2552$% 0.34
43,8333€% 0.15
51,0885£% 0.12
4.075,24%0,33
3.326,81%0,01
9.317,24%-0,84
Bir varmış bir yokmuş..
Eski zamanların birinde, bir kız çocuğu ile ailesi, Anadolu’nun kıymetli topraklarındaki bir şehirden, yine kıymetli bir Ege kasabasına göç etmişler.
Şirin mi şirin bu küçük kız, memleketine veda etmenin burukluğunu içine atıp, yeni hayatına umut ve heyecanla başlayarak, bu güzel şehri sevgiyle kucaklamış.
Ama, şehrin onu aynı hızla bağrına basmayacağını, daha okul yıllarından hissedip anlam veremese de, sonradan bu durumun aslında şehrin yaşanmışlığından gelen, toplumsal bir yara olduğunu, büyüdükçe öğrenecekmiş.
Taşınmalarından çok fazla zaman geçmeden, babasını kaybeden, sonra da annesi hastalanan küçük kız, annesinin de bakımı ve sorumluluğunu alarak, yaşıtları eğitim, gezme tozma, sevgili, süslenme gibi pembe hayaller içindeyken, genç kızlığa iş hayatı ile birlikte hızlı bir geçiş yapmak durumunda kalmış.
Çalışma hayatında, hem ahlak ve ilkelerden ödün vermeden hem de para kazanmaya mücadele etmek, çok genç olmanın deneyimsizliği ile birleşince, değil para kazanmak, güven duyduğu insanların da yarı yolda bırakmalarıyla, ciddi maddi zorluklar yaşamış.
Yılmamış, yorulmamış yine ve yeniden hayata tutunup, gerek aklı gerek çabası ile yola devam etmiş.
Örgülü kırmızı saçlarını siyah beresi ile gizleyip, kargo model bol pantolonu, asker tipi sırt çantası ile, adeta kız olduğunu gizlercesine dalmış iş dünyasının içine, gerçekten bir asker gibi disiplin ve azimle…Yaşadığı kentin sokaklarını karış karış, sanayisinden, kahvesine, işçisinden patronuna gezerek işini yapmış. ‘Varım, buradayım, burayı seviyorum, burası için mücadele ediyorum’ diye yılmadan anlatmış, dinlemiş… Herkese yetişirken kendine hep geç kalmış, herkesin kardeşi ablası olmuş ama kendisi bir kadın, bir anne olmayı erteleyip, evin erkek çocuğu gibi koşuşturmuş.
Sonra altın kalpli, iyi huylu, Egeli bir delikanlı görmüş onun gerçek güzelliğini.
Gençler evlenmiş ve kız çok mutlu bir aile kurup, kendi gibi dünya tatlısı iki kız çocuğu sahibi olmuş.
Eee, onlar ermiş mi muradına? Tabi ki hayır. Öyle bir dünya mı var ki onlar ersin. Herkes gibi onlar için de yaşam mücadelesi devam etmiş. Artık tam anlamıyla bir iş kadını olan kızımız, biraz parlamaya başlayınca, bu sefer de işi ile ilgili acımasızlık boyutunda eleştirilere maruz kalmış. Eleştiri olsa iyi, hakaretten tehdide, ağır suçlamalara varan mesnetsiz iddialarla boğuşmuş. Herkesler o kadar iyi o kadar mükemmel o kadar etik o kadar ahlaklı filanmış ki, tabi kızımızın göz önünde olması sebebiyle, menfaatlerine uymadığı anda, ilk günah keçisi ve hedef tahtası yapacak ilk akla gelen oymuş.
Oysa O, yüreğinde ilk geldiği gün sevdalandığı kentine olan vefasıyla, sırt çantasında sadece kendisi için değil, anası, kardeşleri, yeğenleri, şimdi de ailesi için ekmek peşinde koşmanın ağırlığı, dizlerinde ise yaşadığı yere hizmet etmenin verdiği mutlulukla bulduğu dermanıyla sadece çalışmaya devam etmiş.
Hikâye burada biter zira sayfama bu kadarı sığıyor, kızımızın hikâyesi ise nerde biter onu tek Allah bilir. Hepimiz kadar sıradan, hepimiz kadar olağanüstü hikâyesi, umarım gönlünün güzelliği ile sürer gider.
Eminim Kemalpaşa’mızda da hikayemizin kahramanı kızımız gibi, kendi hatalarının avukatı, başkasının yargıcı olarak, fütursuzca hadsizce, kendi günahlarını kibirlerinden göremeyenlerin saldırı boyutunda eylemlerine maruz kalan, gizli kahramanlarımız vardır.
O kahramanlar ki, bu tarz durumlarda kendilerini mağdur ilan edip ortada ağlamak yerine, hakkaniyetleriyle dünyadan geçişlerini sessiz sedasız ve azimle devam ettirirler.
Yazılarımı sizlerle paylaştığım derginin bu ayki konu başlığı 8 Eylül Kemalpaşa’nın kurtuluşu fakat önceki sayılarda defalarca Kemalpaşa’mızı kurtardığımdan. Bu sefer yaşadıkları yerlere emek veren, kentin daha güzel bir yer olması için uğraşan kadınların birinden bahsetmeyi tercih ettim.
Ve biliyor musunuz? Şehirler, 8 Eylül, 9 Eylül vs. lerde değil, BİZ OLDUĞUMUZ zaman, BİR OLDUĞUMUZ zaman kurtulur…
HİSSELİ TAPUDA ŞUFA (ÖNALIM)HAKKI NASIL ÖNLENİR?